EVLİLİK VE ÇİFT DANIŞMANLIĞI
Aile Danışmanlığı
Yetkin Aile & Psikolojik Hizmetler Merkezi'nde uygulanan aile danışmanlığının amacı, aile üyeleri arasındaki iletişimi sağlıklı hale getirmek ve paylaştıkları sorunları birlikte çözebilmelerine yönelik yönlendirmeleri yapmaktır. Terapi kategorisine girmez, bilgi verici danışmanlık hizmeti içinde yer alır. Aile danışmanlığı, tüm aile üyelerinin katılımıyla da gerçekleştirilir veya ailenin sadece herhangi bir üyesi de alabilir.
Aile Danışmanlığı aile terapisinden farklıdır. Aile terapisinde sorun yaşayan tüm aile üyeleri seansa alınır, aile danışmalığında ise danışan kişi, ailenin diğer bir üyesinin yaşadığı sorunla ilgili nasıl yardımcı olacağı konusunda danışmanlık hizmeti alabilir. Örneğin, madde bağımlısı çocuğu olan anne-baba çocuğu getiremiyorsa kendileri gelip ona nasıl davranacakları, tedaviye nasıl ikna edecekleri konusunda bilgi alabilirler.
Aileden biriyle iletişim problemi yaşıyorsanız, çocuğunuzla sürekli çatışma içindeyseniz, ailenizden birinde psikiyatrik(şizofreni, bipoar boukluk v.b.) veya kronik(kanser gibi) bir hastalık varsa, boşanma sürecindeyseniz aile danışmanlık hizmeti almayı düşünmeye başlamalısınız.
Çocuğunu Bakıcıya Bırakan Annelerin Kaygıları
Günümüz dünyasında kadının sahip olduğu roller gittikçe çeşitlenmekte. Artık kadının hayatında çocuk bakımı kadar zaman ve emek isteyen başka görevler de yer almakta. Çalışmak ve aile ekonomisine katkıda bulunmak, iyi bir eş, iyi bir çalışan ya da patron olmak gibi. Dolayısıyla günümüz kadını bebeğinden erken dönemlerde ayrılmak ve diğer sorumluluklarına da zaman ayırmak durumunda. Bu noktada anne için ne kadar da zor olsa çocuğuna iyi şekilde bakabilecek bir bakıcı bulmak ve çocuğunu ona ‘bırakmakla' karşı karşıya kalmaktadır.
Bakıcı konusunda yapılan güncel araştırmalar ilk bir yıl içinde, anne ve çocuğun uzun süreli ayrılık yaşamasının sakıncalı olabileceği ve çocuğun 3 yaşından önce aile dışından bir bakıcıya bırakılmaması gerektiğini göstermektedir. Fakat yukarıda da belirttiğim üzere günümüz şartlarında bahsedilen bu ideal koşulu sağlamak zaman zaman mümkün olamayabiliyor. Peki bu imkanı olmayan ve çocuğunu bakıcıya bırakmak durumunda kalan anneler ne yapmalı? Bakıcıya bırakma döneminde çocuğunuzun bu durumdan zarar görmemesi ve ayrılık kaygısını en az seviyede yaşaması için siz neler yapabilirsiniz?
Öncelikle bilinmelidir ki, bakıcıya bırakma döneminde çocuğunuzun yaşayabileceği en büyük sıkıntı yoğun şekilde ayrılma kaygısı yaşamasıdır. Ayrılma kaygısı, çocuğun anneden veya ailede bağlandığı bir bireyden ayrıldığında duyduğu şiddetli kaygıdır. Bebekler ayrılma kaygısı belirtilerini 6, 7 aylıkken göstermeye başlayabilirler ancak çoğu bebek için kriz dönemi 12-18 aylar arasında yaşanır. Dolayısıyla bakıcınızın 5. aydan itibaren ya da 11. aydan itibaren size zaman zaman ziyarete gelmesi bakıcıyla bebeğiniz arasındaki bağlanma sürecini de kolaylaştıracaktır
Çocuğumun gözünden...
Özellikle ilk 18 ay boyunca birkaç saatlik bir ayrılma dahi hem çocuk hem anne için travmatik olabilir. Çocuk kendisinin terk edilmiş olduğunu düşünebilir ve yoğun kaygı yaşayabilir. Hatta çocuğunuz bu deneyimi zihninde eşik altı düzeyde kodlayarak tüm yaşamını “terk edilme” düşüncesi üzerine kurgulayabilir. Bu düşünce bir kurala, temel inanca dönüştüğü takdirde ise çocuğunuzun hayatının ilerleyen dönemlerinde insanlarla nasıl ilişki kuracağının temelini oluşturur. Eğer terk edilme inancı gelişirse bu, güvensiz bir ilişki tarzının temeli olacaktır. Örneğin çocuk yaşamı boyunca değer verdiği kişilerin aslında onun yanında olmadıklarını ve bir şekilde onu terk edeceklerine inanabilir. Genel olarak ilişkilerini de bu güvensizlik zemini üzerine kurabilir.
Çocuğunuza Bakıcı Seçerken Dikkat Etmeniz Gerekenler
Güvenilir, eğitimli ve sıcak bir bakıcı bulun : Önce güvenilir bir bakıcı bulmak sonrasında da ona güvenmek ilk adım. Çünkü çocuğunuzun terk edilme düşüncesine kapılmamasının ilk koşulu uygun bakıcıyı bulmaktır. İmkanınız varsa çocuğunuzu bir yakınınıza (teyze, hala, anneanne vb.) bırakın. Bakıcının tanıdık ve ortak aile kültürünü paylaştığınız biri olması çocuğunuzun bakıcıya daha kolay alışmasını sağlayacaktır. Bu yazının geri kalanı bu şartları karşılayan bir bakıcı bulduktan sonraki adımları içerir.
Sevgiyi atlamayın: Bakıcınızın çocuğunuzu sevdiğinden emin olun, çünkü çocuğunuz en çok sevgi ve şefkate ihtiyaç duyar. Bakıcının çocuğunuzun sadece fiziksel ihtiyaçlarını karşılıyor olması yeterli değildir. Çocuğun psikolojik açıdan sağlıklı büyümesi için ona sevgi, şefkat, besin, bakım ve koruma sunan bir bakıcıya ihtiyacı vardır.
Sabit bir bakıcı : Temel bakım verenin anne olması ideal olandır ancak şart değildir. Bakım verenin anne baba olmasından çok sabit olması önemlidir. Sağlıklı kişilerarası ilişkinin temeli olan sağlıklı bağlanmanın gelişimi için de doyum ve zevkin olduğu, sıcak, yakın ve “devamlı” ilişki gereklidir. Özellikle ilk 2 yılda sık bakıcı değiştirmek çocuğunuzun “güvensiz bağlanma” örüntüsü geliştirmesine ve yaşamı boyunca kişilerarası ilişki problemleri yaşamasına sebep olabilir.
Önce tanıdık, sonra bakıcı.. Çocuğunuzu aniden daha önce görmediği biriyle uzun süre yalnız bırakmamalısınız. Bakıcının çocuğunuz için tanıdık bir yüz olması önemlidir bu yüzden bakıcı öncelikle size katılmalı ve çocuğunuzla tanışmalıdır. Bu nedenle çocuğunuzu evde bakıcıyla yalnız bırakmadan önce kendisinden birkaç kez evinize gelmesini ve çocuğunuzla oynamasını rica edin. Bu süreç çocuğunuz ve bakıcı arasındaki uyumu gözlemlemeniz açısından da faydalı olacaktır. Ayrıca çocuğunuz eve gelen yetişkine sizin güvendiğinizi de görmeli, hissetmeli.
Evlilikte İlişki Biçimleri
Evlilikte Eşimizle Kurduğumuz Ilişki Biçimi Birbirimizi Ve Evliliğimizi Besleyebilir Veya Tüketebilir. Yazımızda Üretken Ve Kişilerin Kendilerinide Yaşamasına Imkan Veren Ilişki Biçimleri Aktarılmaya Çalışılmıştır
Evlilik ve Boşanma Kadın ve Erkek için yaşamın en önemli dönemlerini oluşturmaktadır. Sürdürülebilir ve kişiyi besleyen bir evlilik; yaşama dair bir çok olumlu duygu, düşünce ve davranışın seçilen eş ile paylaşılması olarak söylenebilir. Boşanma durumunu ise yoğun üzüntünün, gerginliğin, öfkenin ve ruh sağlığını etkileyen diğer olumsuz duygu düşünce ve davranışların yaşandığı süreç olarak tanımlayabiliriz. Çiftlerin evlilikten aldıkları hazzın gelişimi, çiftlerin duygu, düşünce, cinsellik, paylaşımları ve kişisel gelişime olanak sağlayıcı biçimde birbirlerini besleyebilme becerileriyle oluşmaktadır. Sağlıklı evlilik diyebileceğimiz bu ilişki yapısı çok az çift için ilişkinin veya evliliğin başından itibaren yakalanabilen bir durumdur. Hangi yaşta olursa olsun evliliklerin başlangıcı çoğunlukla sorunlu olabilmekte ve bu sorunlar bazen zamana bağlı olarak veya çiftlerin kendi çabalarıyla çözülebimektedir Bu süreçte çiftlerin, birbirlerini daha iyi anlamaları için, birbirlerini ve evliliklerini nasıl sağlıklı biçimde beslemeleri gerektiğini öğrenmeleri gerekir. Günümüzde hangi sosyo kültürel seviyede olursa olsun bir çok çift başladıkları bu yeni ilişki biçimine (Evliliğe) alışma ve yeni bir yaşam ilişkisi kurma sürecine adapte olma aşamalarına gerekli sabrı göstermekte güçlük yaşamakta veya bu süreçte profesyonel desteğe kapalı olabilmektedir.
Tüm tespitler ışığında evlilik ilişkisinin olası biçimleri ve sonuçları ile ilgili temel yaklaşımlar aşağıda sunulmuştur.
İç İçe Geçmiş İlişki Biçimi:
Çiftlerin evlilik ilişkisi içinde yaşamın tamamına yakın zamanını beraber geçirdikleri ve bireysel alanın büyük oran da yaşanmadığı bir ortam. Özellikle evliliğin başlangıç dönemlerinde olabilen ve zamanla esnemesi gereken bir ilişki biçimi. Evliliğin ileriki dönemlerinde bu ilişki biçimi devam ederse çiftlerden birini veya her ikisini bunaltan ve kendini yaşayamaz hale getiren bir durum oluşabilir, ve evlilik beslenemez biçimde çatışmalı bir hal alır.
Temsili İlişki Biçimi:
Çiftlerin evlilik ilişkisi içinde çok büyük oranda bağımsız davrandıkları evlilik ilişkisi adına sadece temel koşulların (ekonomik yapı, çocuk, ev vb) paylaşım alanı içinde olduğu bir ilişki. Bu süreç de yaşanan bir çatışma yoksa evlilik ilişkisinin bir formal anlaşma olarak kaldığı söylenebilir. Çatışmalar yaşanıyorsa evlilik duygusu ve birlikte yaşa arzusunun sonuna gelindiğinin yansıması olabilir. Evliliğin geldiği durumda,evliliğin temeli olan duygusal paylaşım ve cinsellik ilişkisinde gerileme ve soğuma yaşanır, ve sadakat noktasında esnemeler olabilir.
Görev İlişkisi:
Evlilik ilişkisinde paylaşımın olmadığı sadece çocuklar var ise anne ve baba rolünün olduğu veya kültürel etkenler ile boşanılamadığı durumlarda oluşan ve çiftlerin evlilik ilişkisi içindeki temel paylaşımlarını (duygu düşünce ve davranış, cinsellik, vb) yaşamadıkları bir ilişki biçimidir. Bu süreçteki bir evlilikte çatışma yaşanmaz ise evlilik sadece kağıt üzerinde kalmış ve evlilik çiftlerin bireysel hayatlarını yaşadıkları bir biçime bürünmüştür. Çiftler birbirlerini sorgulamazlar ve birbirlerinden kişisel beklentileri yoktur. Mevcut durum çatışma yaratıyorsa evlilik boşanmaya doğru gidiyordur
Sağlıklı Evlilik İlişkisi;
Çiftler evlilik ilişkisi içinde kendilerini de yaşabildikleri ölçüde olumlu duygularını evlilik içine daha da akıtabilmekteler. Eşlerin, eşinden farklı olabilecek kendi ilgi alanlarını alışkanlıkları, keyiflerini yaşabilmesi evliliğe yönelik sınırlandırılma hissini de ortadan kaldırabilecektir. Çemberlerin kesişme noktası ise başta sadakat, duygu paylaşımı, sağlıklı yaşanan bir cinsellik ve gelecek hedeflerindeki ortak algıdan oluşmaktadır.
İlişkiyi Çatışmaya Sokan İletişim Şekilleri
Nihanla Ömer odamda yüz yüze oturuyorlar. İkisi de yirmili yaşlarının sonlarında ve yeni evliler. Nihanla Ömer, telaşlı ama mutlu bir yaşamları olduğunu söylüyorlar. Nihan geceleri hemşirelik okuluna devam ediyor, Ömer de bilgisayar programcısı olarak uzun mesailer yapıyor. Evliliğinden hoşnut olanların yanı sıra en sonunda boşananları da içeren pek çok çift gibi, Nihan ve Ömer de evliliklerinin mükemmel olmadığını kabul ediyorlar. Ancak birbirlerini sevdiklerini ve beraberliklerini sürdürmeye kararlı olduklarını söylüyorlar. Kurmayı planladıkları hayattan söz ederken, yüzleri parlıyor. Onlara aşmazlarını çözmeyi deneyerek odada on beş dakika geçirmelerini istiyorum. Onlar konuştukça bedenlerine tutturulmuş alıcılar, nabızlarının ne kadar hızlı attığı gibi, dolaşım sistemlerinin çeşitli ölçümlerine dayalı olarak stres düzeylerini saptıyor. Tartışmalarının biraz da olsa olumsuz geçmesini bekliyorum. Ne de olsa tartışmalarını ben istedim. Kimi çiftler anlaşmazlıklarını anlayışlı sözler ve gülümsemelerle çözmeyi becerebilse de, gerilime daha sık rastlanıyor. Nihan’la Ömer de buna istisna oluşturmuyor. Nihan, Ömer’in ev işlerinde payına düşeni yapmadığını; Ömer ise Nihan’ın kendisine çok fazla surat astığı için daha fazlasını yapma hevesinin azaldığını düşünüyor. Bu sorun üzerinde konuşmalarını dinledikten sonra meslektaşlarıma üzülerek Nihan’la Ömer’in mutluluklarının geçici olduğuna dair tahminimi iletiyorum. Bundan tam dört yıl sonra, boşanmanın eşiğinde olduklarını belirtiyorlar. Hala birlikte yaşamakla birlikte yalnız bir yaşam sürdürüyorlar. Bir zamanlar her ikisine de büyük bir canlılık hissi veren evliliğe yapışıp kalarak birer hayalet haline gelmişler.
Evliliklerinin sarsılacağını tahmin etmemin nedeni, tartışmaları değildi; sonuçta tartışmalarını ben istemiştim. Karı-koca arasındaki öfke, tek başına evliliğin çökeceğini göstermez. Yeni evlilerle ilgili incelemede yer alan kimi çiftler, on beş dakikalık video kaydı süresince Nihan’la Ömer’den çok daha fazla tartışıyorlar. Gene de bu çiftlerden bir çoğunun mutlu evliliklerini sürdüreceği tahmininde bulunuyorum ve öyle oluyor. Nihanla Ömer’in arasının ileride bozulacağına ilişkin ipuçları, tartışma biçimlerinde yatıyordu.
İLK BELİRTİ: SERT BAŞLANGIÇ
Bu tartışmanın (ve bu evliliğinin) iyi gitmeyeceğinin en bariz göstergesi, başlama şekli. Nihan hemen olumsuz ve suçlayıcı bir tavır takınıyor. Ömer, ev işlerinin yapılması konusunu açtığında, alaycı bir ifadeyle, "ya da yapılmaması" diyor. Ömer işi şakaya vurmaya çalışıyor: "ya da yazmayı düşündüğümüz kitap: Erkekler domuzdur" Nihan, tamamen ifadesiz bir yüzle oturuyor. Biraz daha konuşarak, Ömer’in payına düşeni yapmasını sağlayacak bir plan tasarlamaya çalışıyorlar, sonra da Nihan; "Sorunun çözüldüğü görmek isterdim ama öyle görünmüyor. Listeler yapmaya çalıştım, işe yaramadı. Kendi başına yapmanı sağlamaya çalıştım, bir ay boyunca hiçbir şey yapılmadı."Şimdi de Ömer’i suçluyor. Esas olarak, sorunun ev işi değil, kendisi olduğunu söylüyor. Tartışma bu şekilde-eleştiri ve /veya iğneleme, bir çeşit hor görmeyle-ilerliyorsa,"sert başlangıç" yapılmıştır. Nihan, Ömer’le çok yumuşak, sakin bir sesle konuşsa da sözleri olumsuz bir güçle yüklü. Konuşmalarının ilk dakikasını duyduktan sonra bitiminde Nihan’la Ömer’in farklılıklarını zerre kadar halletmemiş olmaları beni hiç şaşırtmadı. Araştırmalar, tartışma sert başladığında arada bir sürü "hoşlaştırma" girişimi olsa bile, kaçınılmaz olarak olumsuz bir havada sona ereceğini gösteriyor. İstatistikler her şeyi açıkça ortaya koyuyor: Yüz olayın 96'sında, on beş dakikalık etkileşimin ilk üç dakikasına dayalı olarak, konuşmanın sonucu tahmin edilebilir! Sert başlangıç sizi başarısızlığa mahkum eder. Dolayısıyla tartışmaya o şekilde başladığınızda, fişi çekip bir ara verdikten sonra yeniden denemeniz iyi olur.
İKİNCİ BELİRTİ : DÖRT ATLI
Nihan’ın yaptığı sert başlangıç, Ömer’le ciddi sıkıntıları olabileceğine dair bir uyarı niteliğinde.Tartışmaları ilerledikçe belirli türden olumsuz etkileşimleri aramaya devam ediyorum. Bazı olumsuzluk türleri, hızla tırmanmalarına izin verilirse ilişki açısından öylesine ölümcül olur ki ben onları Mahşerin Dört Atlısı diye adlandırdım. Genelde bu dört atlının nal sesleri,evliliğin kalbinde şu sırayla duyulur:Eleştiri,Hor görme,kendini savunma ve araya duvar örme.
1.Atlı : Eleştiri:
Birlikte yaşadığınız kişi hakkında her zaman bazı yakınmalarınız olacaktır.Ancak yakınmayla eleştiri arasında dünya kadar fark vardır.Yakınma sadece, eşinizin başarısız olduğu belirli bir eyleme yöneliktir. Eleştiri ise daha geneldir; eşinizin karakterine ya da kişiliğine yönelik bazı olumsuz sözleri de işin içine katar."Dün gece mutfağı süpürmediğin için çok kızgınım. Bu işi sırayla yapacağımız konusunda anlaşmıştık. "bir yakınmadır." Niçin bu kadar unutkansın? Sıra sendeyken mutfağı süpürmek zorunda kalmak beni deli ediyor. Hiç umursamıyorsun" , bir eleştiridir. Yakınma belirli bir davranış üzerinde odaklanır, eleştiri ise suçlama ve genel karaktere yönelik saldırıyla işi berbat eder. İşte size bir reçete: Yakınmayı eleştiriye dönüştürmek için şu satırı eklemeniz yeterlidir: "Neyin var senin? " Sert başlangıç, genellikle eleştiri kisvesi altında ortaya çıkar. Nihan konuşmaya başladığında yakınmanın ne kadar çabuk bir biçimde eleştiriye dönüştüğünü görebilirsiniz. Söylediklerini bir kez daha dinleyelim: Nihan: Bu sorunun çözüldüğünü görmek isterdim, ama öyle görünmüyor. Listeler yapmaya çalıştım işe yaramadı. Kendi başına yapmanı sağlamaya çalıştım, bir ay boyunca hiçbir şey yapılmadı. (eleştiri sorunun onun yüzünden çıktığını ima ediyor. Öyle olsa bile suçlaması durumu kötüleştirmekten başka işe yaramayacak.) İşte size yakınmayla eleştiri arasındaki farkı gösteren birkaç örnek daha. Yakınma: Arabada benzin kalmamış. Dolduracağını söylediğin halde neden doldurmadın?
Eleştiri: Niçin hiçbir şeyi aklında tutamıyorsun? Depoyu doldurmanı sana bin kez söyledim, yine yapmamışsın.
Yakınma: Sevişemeyecek kadar yorgun olduğunu bana daha önce söylemeliydin. Gerçekten düş kırıklığına uğradım ve canım sıkıldı.
Eleştiri: Neden hep bu kadar bencilsin? Beni yüreklendirmen gerçekten iğrençti. Sevişemeyecek kadar yorgun olduğunu daha önce söylemeliydin.
Yakınma: Yemeğe birilerini davet etmeden önce fikrimi alman gerekirdi. Bu akşam seninle baş başa kalmak istiyordum.
Eleştiri: Niçin arkadaşlarına öncelik tanıyıp duruyorsun? Listende hep son sıradayım. Bu akşam sözde baş başa yemek yiyecektik.
Bu eleştirilerde kendinizin ya da eşinizin sesinin yankılandığını duyuyorsanız, yalnız sayılmazsınız. İlk atlıya ilişkilerde çok sık rastlanır. Bu nedenle eşinizle birbirinizi eleştirdiğinizi keşfediyorsanız hemen boşanma mahkemesini boylayacağınızı sanmayın. Eleştirinin kötü yanı, yaygınlaştığında çok daha ölümcül olan diğer atlının yolunu açmasıdır.
2.atlı, Hor Görme :
Nihan, Ömer’i eleştirmeyi kesmiyor. Kısa süre içinde kelimenin tam anlamıyla hor görmeye başlıyor. Ömer, hatırlamasına yardımcı olması için yapacağı işlerin listesini buzdolabına asmalarını önerdiğinde,"listelerin gerçekten işine yarayacağını mı sanıyorsun? diyor. Ardından Ömer eve geldiğinde işe başlamadan önce gevşemek için on beş dakikaya ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Nihan da "yani seni on beş dakika yalnız bırakırsam, ayağa fırlayıp bir şeyler yapmaya hevesli olacağını mı düşünüyorsun? diye soruyor. Ömer "olabilir. Bunu hiç denemedik değil mi? diyor. Nihanın eline yumuşaması için bir fırsat geçtiği halde o tekrar iğnelemeye geçiyor."Bence en iyi becerdiğin iş, eve gelip yayılmak ya da banyoya girip yok olmak" diyor.Sonrada meydan okurcasına,"yani sana on beş dakika tanımanın her şeyi halledeceğini mi sanıyorsun?" diye ekliyor.
Bu iğneleme ve kuşkuculuk hor görme biçimleridir. Sıfat yakıştırma, göz devirme, küçümseme, alay etme ve kara mizah da öyledir. Hangi şekle bürünürse bürünsün dört atlının en kötüsü olan hor görme, tiksinmeyi ima ettiği için ilişkiyi zehirler. Bir sorunu eşiniz kendisinden tiksindiğiniz mesajını alırken çözmeniz gerçekten olanaksızdır. Hor görme,kaçınılmaz olarak,uzlaşma yerine daha fazla çatışmaya yol açar. Bir ayakkabı mağazasının yöneticisi olan Erol, en azından karısına karşı tam bir aşağılama ustasıydı. Karısı Selin para harcamak konusundaki farklı görüşlerini tartışmaya çalıştıkları sırada neler olduğunu dinleyelim. Erol şöyle diyor: "Araçlarımız ve giysilerimiz arasındaki farka baksana. Bence bu kim olduğumuzu ve neye değer verdiğimizi çok iyi açıklıyor. Kamyonetimi yıkamamla dalga geçiyorsun, sonra da gidip kendi arabanı başkasına yıkatmak için para veriyorsun. Arabana dünya kadar para harcıyoruz ve sen onu yıkama zahmetine bile katlanamıyorsun.Bence bu çok çirkin.Yaptığın en iğrenç şey herhalde budur."Bu ders kitaplarına girmeye layık bir hor görme örneği. Erol, paralarını farklı biçimde harcadıklarını belirtmekle yetinmiyor. Karısını ahlak bozukluğuyla, iğrenç davranmakla suçluyor. Selin, arabasını tek başına yıkamanın kendisi için fiziksel açıdan zor olduğunu söyleyerek karşılık veriyor. Erol bu açıklamayı göz ardı ediyor ve ahlak dersi vermeye devam ediyor."Kamyonetime iyi bakıyorum, çünkü iyi bakarsan daha fazla dayanır. Ben senin gibi "eh gider yenisini alırsın" zihniyetiyle hareket etmiyorum. Hala Erol’u kendi tarafına çekme umudunu taşıyan Selin "arabamı yıkamama yardımcı olabilirsen, çok sevinirim. Bu gerçekten hoşuma gider" diyor. Ancak Erol, bu uzlaşma olanağına sarılmak yerine savaşmak istiyor. "Kamyonetimi yıkamama sen kaç kere yardım ettin? diye tersleniyor. Selin, bir kez daha uzlaşmaya çalışıyor."sen arabamı yıkamama yardımcı olursan ben de kamyonetini yıkamana yardım ederim." Ancak Erol’un amacı bu meseleyi çözmek değil Selini alt etmek olduğu için "benim sorum bu değil. Bana kaç kere yardım ettin? "diyor. "Hiç etmedim" diyor, Selin. "Gördün mü? " diyor Erol."Bence burada yeterince sorumluluk sahibi değilsin. Baban sana bir ev alsaydı, gelip boyamasını da bekler miydin ondan?" "Peki kamyonetini yıkamana her zaman yardımcı olursam, sen de arabamı yıkamama her zaman yardım eder misin?" "Bana yardım etmeni istediğimden emin değilim" diyor Erol gülerek. "Peki arabamı yıkamama her zaman yardım edecek misin? diye soruyor Selin. "Yardım edebileceğim zaman ederim. Sana bu konuda ömür boyu garanti veremem. Ne yapacaksın, beni mahkemeye mi vereceksin? "diye soruyor Erol. Gene gülüyor. Bu tartışmayı dinledikçe Erol’un başlıca amacının karısını aşağılamak olduğu açıklık kazanıyor. Hor görme,"Bence bu kim olduğumuzu ve neye değer verdiğimizi çok iyi açıklıyor" ya da "ben senin gibi gider yenisini alırsın zihniyetiyle hareket etmiyorum" derken olduğu gibi, ahlak dersi kisvesi altında ortaya çıkıyor. Birbirlerini hor gören çiftlerin bulaşıcı hastalıklara (grip vb) yakalanma olasılığı, diğer insanlarınkinden daha yüksektir. Hor görme eşinize karşı içinizde kaynayan olumsuz düşüncelerle ateşlenir. Farklılıklarınız halledilmediyse bu tür düşüncelere kapılma olasılığınız daha yüksektir. Hiç kuşkusuz Erol para konusunda ilk kez tartıştıklarında Seline karşı bu denli saygısız değildi. Muhtemelen "bence kendi arabanı kendin yıkmalısın. Her zaman başkasına yıkatman çok pahalıya mal oluyor." gibi basit bir yakınmada bulunmuştu. Ancak bu konudaki anlaşmazlıkları devam ettiğinden yakınmaları "her zaman çok para harcıyorsun" gibi genel bir eleştiriye dönüşmüştü. Çatışma sürdükçe de Erol gitgide Selinden bıkıp usandığını hissetmişti; tartıştıkları sırada söylediği şeyleri etkileyen bir değişiklikti bu. Hor görmenin yakın akrabası olan kavgacılık da ilişki için aynı şekilde ölümcüldür. Tehdit ya da tahriki içerdiği için, bir çeşit saldırgan öfkedir. Bir kadın kocasının yemek vakti eve dönmediğinden yakındığında kavgacı bir yanıt,"peki bu konuda ne yapacaksın?" olacaktır. Erol, Seline "ne yapacaksın beni mahkemeye mi vereceksin?"derken , şaka yaptığını sansa da aslında kavgacı bir tutum sergilemektedir.
3.atlı : Kendini savunma:
Kocasının ne kadar kötü davrandığı düşünülürse Selin’in savunmaya geçmesi şaşırtıcı değil. Arabasını onun sandığı kadar sık yıkatmadığını belirtiyor. Fiziksel bakımdan arabasını kendisinin yıkamasının onun kamyonetini yıkamasından daha zor olduğunu açıklıyor. Selin’in kendini savunması anlaşılabilir bir şey olsa da araştırmalar bu yaklaşımın istenen sonucu pek doğurmadığını göstermektedir. Saldırıya geçen eş, pes etmez ya da özür dilemez. Bunun nedeni kendini savunmanın bir çeşit karşı tarafı suçlama olmasıdır. Söylenen asıl şey "sorun bende değil, sendedir." Savunmacılık çatışmayı tırmandırır, ölümcül olmasının nedeni de budur. Selinin arabayı yıkamanın kendisi için ne kadar zor olduğunu söylediğinde Erol "ah şimdi anlıyorum" demiyor. Mazeretini duymazlıktan geliyor; söylediği şeyi dikkate bile almıyor. Ahlak dersi vermeyi abartarak kendi aracına ne kadar iyi baktığını söylüyor ve onun da aynı şeyi yapmamasının iğrenç olduğu sonucuna varıyor. Selin kazanamıyor, tabii evlilikleri de. Eleştiri, hor görme ve kendini savunma evde her zaman aynı sırayla at koşturmaz. Çift buna bir son vermezse değneğin defalarca elden ele geçtiği bir bayrak yarışına dönüşür. Ömer’le Nihan ev işleriyle ilgili tartışmalarını sürdürdükleri sırada bunun nasıl gerçekleştiğini görebilirsiniz. Biz çözüm arıyormuş gibi görünseler de Nihan giderek hor görmeye başlıyor; sorgulama kisvesine bürünerek Ömer’le dalga geçiyor ve yaptığı her planı paramparça ediyor. Ömer kendini savundukça Nihan daha fazla saldırıyor. Beden dili, tenezzül sinyalleri veriyor. Dirseklerini masaya dayayıp kenetlediği parmaklarıyla çenesine destek vererek, yumuşak bir sesle konuşuyor. Bir hukuk profesörü ya da yargıç gibi sırf kıvrandığını görmek için sorularıyla onu sık boğaz ediyor.
Nihan : Yani sana on beş dakika tanımanın her şeyi halledeceğini mi sanıyorsun?
Ömer: Hayır, her şeyi halledeceğini sanmıyorum. Bence yapılması gereken haftalık işlerin listesi çıkarılarak bir takvime işlenebilir. O zaman liste hep gözümün önünde bulunur.
Nihan: Ajandana yazdıklarım sanki yapılıyor mu? (alay ediyor)
Ömer: Gün içinde her zaman ajandama bakma olanağını bulamıyorum.(kendini savunma)
Nihan: Bu durumda takvime bakacağını mı sanıyorsun?
Ömer: Evet. Zamanında yapmazsam hesap sorabilirsin. Ancak şu aşamada sen sormuyor, bana "şunu yapmamışsın,bunu yapmamışsın" diyorsun. Bunun yerine "şunu ya da bunu yapmamanın bir nedeni var mı? " diye sor. Hatırlarsan bir gece yatmayıp senin için özet çıkarmıştım. Bu tür şeyler hep oluyor ve sen onları hiç hesaba katmıyorsun.(kendini savunma)
Nihan : Ben de senin için bir şeyler yapmıyor muyum yani? (kendini savunma)
Ömer: Evet yapıyorsun... Bence biraz gevşemelisin. Nihan : (iğneleyerek) Hımmm.... Galiba bir sürü şeyi çözdük.
Eleştiri, hor görme ve kendini savunma sayesinde Nihan’la Ömer’in hiç bir şeyi çözmedikleri çok açık.
4.Atlı : Araya duvar örme :
Nihan’la Ömer’in ki gibi, tartışmaların sert başlayıp giderek artan hor görmeye ve kendini savunmaya yol açtığı evliliklerde en sonunda eşlerden biri iletişimi keser. Bu dördüncü atlının habercisidir. İşten eve döndüğünde eşinin eleştirileriyle karşılaşan ve gazetenin arkasına saklanan kocayı ele alalım. Ne kadar az tepki verirse, karısı da o kadar çok bağırır. Sonunda adam ayağa kalkıp odayı terk eder. Karısıyla yüzleşmek yerine bağlantıyı keser. Ondan uzaklaşarak yalnızca kavgadan değil, evliliğinden de kaçar. Araya duvar ören biri olup çıkmıştır. Her iki eş de duvar örebilir ama bu davranış daha sonra göreceğimiz nedenlerden dolayı erkekler arasında daha yaygındır. İki kişi arasında geçen tipik bir konuşma süresince dinleyici, dikkat ettiğine dair konuşmacıya çeşitli ipuçları verir. Göz teması kurabilir, başını sallayabilir,"evet" ya da "hı-hıh" gibi bir şeyler söyleyebilir. Araya duvar ören biri ise size böyle gelişigüzel bir geri bildirimde bulunmaz. Genelde hiç sesini çıkarmadan başka yöne ya da aşağı bakar. Vurdumduymaz bir taş duvar gibi oturur. Duvar ören kişi, söylediklerinizi duysa bile hiç ilgilenmiyormuş gibi davranır. Araya duvar örme, diğer üç atlıya kıyasla evliliğin daha sonraki bir aşamasında gelir. Bu nedenle de kendilerini bir süredir olumsuz sarmala kaptırmış olan çiftlere göre, Ömer gibi yeni evlenmiş kocalarda daha ender rastlanır. İlk üç atlının yarattığı olumsuzluğun duvar örmenin anlaşılabilir bir "çıkış" haline gelecek kadar bunaltıcı olması zaman ister. Mehmet karısı Rüya ile davetlerde davranış biçimleri konusunda tartışırken bu tavra bürünüyor. Rüya sorunun onun çok içmesi olduğunu söylüyor. Mehmet ise onun verdiği tepkinin daha büyük bir sorun yarattığını düşünüyor: Arkadaşlarının önünde bağırarak onu mahcup ediyor.
İşte tartışmanın tam ortasındalar:
Rüya : Şimdi sorun gene ben oldum. Yakınmaya başlayan da sorun olan da benim. Hep böyle oluyor zaten.
Mehmet: Evet, bunu yaptığımı biliyorum. Ama öfke nöbetlerin ve çocuksu tavırların beni de arkadaşlarımı da sıkıntıya sokuyor.
Rüya: Davetlerde içkiyi fazla kaçırmasaydın...
Mehmet: (aşağı bakıyor, göz teması kurmuyor-araya duvar örüyor)
Rüya: Çünkü düşünüyorum da çoğu bakımdan gayet iyi geçiniyoruz gerçekten. (gülüyor)
Mehmet: (duvar örmeyi sürdürüyor. Sessiz kalıyor, başını sallamıyor, hiç ses çıkartmıyor.)
Rüya: Sence de öyle değil mi?
Mehmet: (yanıt yok) Rüya: Mehmet? orda mısın ?
ÜÇÜNCÜ BELİRTİ : DOLUP TAŞMAK
Rüya yakınmalarının Mehmet’i hiç etkilemediği izlenimine kapılabilir. Ancak bu kesinlikle doğru değildir. İnsanlar genellikle taşma hissine karşı bir koruma olarak duvar örerler. Dolup taşmamız eşinizin olumsuz tavrının ister eleştiri ister hor görme ister kendini savunma kisvesi altında olsun-sizi sarsacak kadar bunaltıcı ya da ani olduğu anlamına gelir. Bu sinsi saldırı karşısında kendinizi öyle savunmasız hissedersiniz ki tekrarından kaçınmak için hiçbir şey yapmamayı öğrenirsiniz. Eşinizin eleştirisi ya da aşağılamasıyla ne kadar sık dolup taştığınızı hissedersiniz, onun gene "patlamak" üzere olduğunu gösteren ipuçlarına karşı o kadar ihtiyatlı olursunuz. Düşünebildiğiniz tek şey eşinizin şiddetli saldırısının neden olacağı sarsıntıdan kendinizi korumaktır. Bunu yapmanın yolu ise, duygusal olarak ilişkiden kopmaktır. Mehmet’le Rüya’nın artık boşanmış olmalarında şaşılacak bir şey yok.
Barış adlı bir başka koca, karısı Aysun olumsuz davrandığında araya duvar örmesinin nedenleri konusunda oldukça açık sözlüydü. Aşağıda tartışmada duvar ören herkesin neler hissettiğini dile getiriyor.
Aysun: Öfkeden deliye döndüğümde senin araya girip durumu düzeltmen gerekir. Konuşmayı kesmen ise "artık ne hissettiğini umursamıyorum" anlamına geliyor. Bu beni yerin dibine batırıyor. Düşüncelerim ya da duygularım seni hiç ilgilendirmiyor sanki. Oysa evlilik böyle olmamalı.
Barış: Ben diyorum ki ciddi bir konuşma istiyorsan bunu sürekli bağırıp çağırmadan yapmalısın. Sense kırıcı şeyler söylemeye başlıyorsun.
Aysun: Evet incindiğimde öfkeden deliye döndüğümde ve seni incitmek istediğimde söylenmeye başlıyorum. İkimizde orada durmalıyız. Ben "özür dilerim "demeliyim sen de "bu konuyu konuşmak istediğini biliyorum. Seni yok saymak yerine konuşmak için gerçekten çaba harcamam gerekiyor."demelisin.
Barış: Ben ancak---
Aysun: İşine geldiği zaman konuşursun.
Barış: Hayır, bağırıp çağırmadığın üzerime gelmediğin zaman konuşurum.
Aysun sustuğunda neler hissettiğini Barışa anlatıp durdu. Ancak onun neden sustuğunu duymuyor gibiydi: Barış onun düşmanca tavrına katlanamıyordu. Bu çift daha sonra boşandı. Demek ki alışkanlık haline gelen sert başlangıç ve anlaşmazlıklarda dört atlının amansız varlığı yüzünden sık sık dolup taşma, bir evliliğin çökeceğini gösterebiliyor. Bu etkenlerin her biri, tek başına birer boşanma habercisi olsa da mutsuz bir evlilikte genellikle bir arada var olurlar.
DÖRDÜNCÜ BELİRTİ : BEDEN DİLİ
Araya duvar ören Mehmet’le karısı Rüya arasındaki konuşmayı duyamasaydım bile sadece Mehmet’in fizyolojik okumalarına bakarak boşanacaklarını tahmin edebilirdim. Gergin bir tartışma süresince çiftlerin bedensel değişikliklerini izlediğimizde dolup taşmanın fiziksel açıdan ne denli sıkıntı verici olduğunu görebiliriz.
Bu fiziksel tepkilerin en belirgin olanlarından biri de kalp atışının hızlanarak dakikada 100ün üzerine hatta 165 e kadar çıkmasıdır.
"Savaş ya da kaç tepkisi"ni devreye sokan adrenalin salgılanması gibi hormonal değişiklikler de meydana gelir. Ayrıca kan basıncı yükselir. Bu değişiklikler o kadar dramatiktir ki, eşlerden biri evlilik tartışmaları sırasında sık sık dolup taşıyorsa, boşanacaklarını öngörmek kolaydır. Tekrarlanan taşma sahneleri iki nedenle boşanmaya yol açar. Birincisi, eşlerden en azından birinin, ötekiyle uğraşırken şiddetli bir duygusal gerginlik hissettiğine işaret eder. İkincisi tartıştığını hissetmenin fiziksel duyumları-kalbin daha hızlı atması, terleme vb.-verimli sorun çözücü bir tartışmayı neredeyse olanaksız hale getirir.
Bir tartışma sırasında kontrolden çıkan bedeniniz tarih öncesi atalarımızdan miras aldığımız son derece ilkel bir alarm sistemine yanıt vermektedir. Kalbin hızlı atması ve terleme gibi bütün bu sıkıntılı tepkilerin meydana gelme nedeni, temelde bedeninizin o anki durumunuzu tehlikeli bulmasıdır.
Yapay döllenme, organ nakli ve gen haritalanması çağında yaşıyor olsak da evrimsel açıdan mağarada yaşadığımız dönemlerden bu yana çok da uzun bir zaman geçmedi. Dolayısıyla insan bedeni korku tepkilerini koruyor, ister keskin dişli bir kaplanla, ister klozet kapağını kapatmayı neden bir türlü akıl edemediğinizi soran küçümser tavırlı bir eşle yüz yüze olun, bedeniniz aynı şekilde tepki veriyor. Eşinizle yaptığınız bir tartışmanın tam ortasında kalp atışınız hızlandığında ve diğer fiziksel stres tepkileri ortaya çıktığında sonuçlar feci olur. Bilgiyi işleme yeteneğiniz azalır, yani eşinizin söylediklerine dikkat etmekte zorlanırsınız.
Yaratıcı sorun çözümü çöpe atılır. Repertuvarınızdaki en refleksif, entellektüel bakımdan en az gelişmiş tepkilerle baş başa kalırsınız: savaşmak (eleştirmek, hor görmek ya da kendini savunmak) ya da kaçmak ( duvar örmek). Sorunu çözme olanağınız kalmamıştır. Tartışma, büyük olasılıkla durumu daha da kötüleştirecektir.
KEDER BİR GÜN BİTER
Bu çalışmanın ortasındayken inanmak güç olsa da, keder gerçekten bir gün bitecektir. Kederinizle yüzleşmek zaman alır, fakat bu yüzleşme sonsuza kadar devam edecek bir süreç değildir. Kayıplarınızın gerçeklerini fark etmek, kabul etmek ve hayatınıza bu gerçekleri katmak zaman alacaktır. Zamanla geçmişin acısının yerini, geleceğinizin vaatleri alacaktır. Zamanla saplanan bıçak yaraları, hafif birer sızıya dönüşecektir. Yasını tuttuğunuz kayıplarınızın sorumlusunun siz olmadığınızı kabul ettiğiniz zaman kendinizi daha iyi hissedeceksiniz.
KENDİNİ TANIMLAMA SÜRECİNİN BAŞLANGICI
Duygusal bağımsızlık, anne babanızla olan bağınızı tamamen koparmak demek değildir. Ayrı, farklı bir bireyken bile ailenin bir parçası olabilmektir. Siz kendiniz, anne babanız da kendileri olabilmeliler. Kendi düşünceleriniz, duygularınız ve davranışlarınız olabilmesi için, önce kendinizi özgür hissedebilmelisiniz. Ancak o zaman kendinizi tanımlamaya başlayabilirsiniz. Anne babanız yaptıklarınızı ya da düşündüklerinizi onaylamadıklarında bir miktar huzursuzluğa da katlanmak zorunda kalacaksınız.Sadece kendi hissettiğiniz huzursuzluğa değil, anne babanızın sizin kararlarınızı değiştiremeyeceklerini anladıklarında verecekleri rahatsızlığa da katlanmak zorunda kalacaksınız.
MÜKEMMELLİYETÇİ ANNE BABALAR
Sözel saldırıyı başlatan diğer bir yaygın neden ise çocuklardan kusursuz olmalarını beklemektedir. Çocuklarına hakaretlerde bulunan anne babaların birçoğu yüksek başarı elde etmiş fakat kariyerlerinin getirdiği stresi eve taşıyan, acısını evdeki aile fertlerinden çıkaran insanlardır. Mükemmelliyetçi anne babalar, çocuklarının mükemmel çocuklar olmalarını sağlayabilirlerse gerçekten mükemmel bir aileye kavuşacakları hayaliyle yaşarlar. Kendileri sağlayamadıkları istikrarı çocuklarından bekler, aile dengesini kurma ve sağlamlaştırma yükünü onlara yüklerler. Doğal olarak çocuk bu konuda başarısız olunca da ailenin günah keçisi rolünü üstlenir.
SAVUNMAYA GEÇMEDEN CEVAP VERME
Savunmaya geçmeden cevap vermek aslında hiçbirimize öğretilmiyor. Bu yüzden çoğumuz öğrenilmesi ve pratiğinin yapılması gereken bu tekniği kullanmakta zorlanıyoruz. Yine çoğumuz bir anlaşmazlık anında kendimizi savunmazsak karşımızdakinin bizi zayıf göreceğini, bizi ezip geçeceğini düşünüyoruz. Sakinliğinizi koruyabilir ve ezilmeyi reddedebilirseniz, emin olun gücünüzü geri kazanacaksınız. Saldırı, inziva, savunma ve kızışma döngüsünü kırabilmek için savunmaya geçmeden cevap vermeyi öğrenmek gerekiyor.
SORUMLULUK ALMAK
Bütün suçu anne- babanıza atmakla, hak ettikleri sorumluluğu onlara yüklemekle, kendinize verdiğiniz zararı durdurmuş olmuyorsunuz. İçinizde ki çocuğu affetmeniz gerektiği halde, yetişkin sizin de sorumluluk alması gerekiyor. Bunların hiçbiri bir gecede başarılacak sonuçlar değil. Zaman zaman gerilediğinizi hissedebilirsiniz. Bazen eski kalıplarınıza ve davranış biçimlerinize dönebilir, hatta toptan vazgeçmeye karar verebilirsiniz. Sakın yılmayın. Hatta rotanızdan şaşmayı beklemelisiniz. Bunun süreç olduğunu, mükemmel olmadığını unutmayın. Bu hedeflerin bazılarına ulaşmak diğerlerinden daha kolay olacaktır. Önemli olan, hepsinin de ulaşılabilecek hedefler olduğunu bilmeniz İçinizdeki çocuğu, sonsuza dek çekmesi gerektiğini düşündüğünüz cezadan kurtarabilirsiniz.