ÖFKE
Duygularımızdan biri de öfkedir. Mutluluk, üzüntü gibi duygulardan hiçbir farkı da yoktur. Ancak bu duygunun çevreye ve ait olduğu bireye yansımaları oldukça olumsuzdur. Olumsuz bir duygunun kabul edilmesi de daha zordur.
Öfkeyi tamamen kötü bir duygu olarak tarif edemeyiz. Tamamen sağlıksız ya da dengesiz bir biçimde yansıtılabildiği doğru olsa da, öfkeli hissetmek her zaman yanlış olmak zorunda değildir. Öfke duygusunun merkezinde, kişinin kendisine saygı gösterilmesini beklediği için başlattığı bir isyan vardır. Öfkeli insanlar duygularını bu şekilde ifade etmeseler de, zihinlerinden geçen düşünceler benim önemli olduğumu anlamalısın, saygı görmek istiyorum, bana şimdikinden daha iyi davranılması gerektiğini hak ediyorum, beni küçümseme şeklindedir.
İnsanlar öfkeli hissettiklerinde, algılamış oldukları bir tehdit ya da terslenmiş olma durumuna verdikleri yanıt söz konusudur. Öfke, kişinin kendini korumak için duyduğu kuvvetli arzudan kaynaklanır ve bu arzuyla bağlantılıdır. Aslında, öfke başlı başına kendini koruma duygusu olarak tanımlanabilir. Öfkeli insanlar kişisel değerlerini, ihtiyaçlarını ve bağlı oldukları inançlarını korumak isterler. Öfkeli insanlar önemli olduklarını hissetmek isterler ve diğer insanların kendilerine sahip oldukları önemi onaylayan ve pekiştiren bir üslupla hitap etmediklerini ya da edemediklerini düşündüklerinde sıkıntıya düşerler. Ancak öfkeli insanlar kendilerine asla iyilik yapmazlar çünkü kendilerini korumak için uygun gördükleri yöntem karşı tarafa tatsız mesajlar vermektedir; öyle ki mesajı alan kişi hiç de iyi şeyler duymaz.
Öfkenin sebepleri, ilk bakışta görünenden farklı ve daha fazladır. Güçlü, iradeli ve kendinden emin görünen öfkeli insanların, bu sahte görüntülerinin altında korku, yalnızlık, güvensizlik ve acı duyguları yatmaktadır aslında. Özelikle de acı duygusu çok anlamlıdır. Çünkü öfkeli insanlar incinmiş insanlardır ve bir şekilde, başkalarına acı çektirerek kendi acılarını yenebileceklerine inanmışlardır. Bu inanç, bilinçaltının yaptığı muhakeme sonucunda ortaya çıkar ve öfkeli insanlar bu inancın farkında bile değillerdir. Öfkenin yanlış şekilde ortaya koyulduğu her olay, iyleştirilmeyi bekleyen derin bir yaranın göstergesidir. Öfkenin zararlı etkilerinden kurtulmak için çaba harcayan kişilerin, duydukları öfkeyi tetikleyen faktörleri keşfedebilmeleri için iç dünyalarının derinliklerine uzun bir yolculuk yapmaları gerekmektedir. Hissettikleri acıya yol açan konuları incelemeksizin sadece öfkenin dışavurum tarzını değiştirmeye çalışmak hayatlarında çok önemsiz değişikliğe neden olacağını da bilmeleri gerekmektedir. Öfke tuzağından kurtulabilmek için bu insanların öfkelerinin arkasındaki isyanı görmeleri ve tanımaları çok önemlidir.
Öfkeli olmaktan dolayı birçok kez zarar görmüş insanlar, öfkelerini ısrarla kendilerine tanıdık gelen alışmış oldukları şekilde yansıtmaya devam ediyorlar çünkü hayatlarında sorunla karşılaştıklarında verebilecekleri başka yanıt yok ve bildikleri davranış şekli bu. Özür dileseler ve kendilerini düzeltmeye söz verseler de, tahmin edildiği gibi öfkelerini aynı şekilde yansıtmaya devam ederler.
Öfke tuzağına düşenler öfkeye yapıcı bir şekilde yaklaşmayı öğrenememişlerdir. Temelinde kırılganlık, bencillik, güvensizlik ya da utanç duyguları hisseden bu insanların öfkesi öyle hamdır ki bazen hiç öfkeyle karşılanması gerekmeyen durumlarda bile açığa çıkabilir ve bu öfke genelde bir ilişkinin düzelmesine ya da gelişmesine ilişkin her türlü olasılığı tamamen ortadan kaldırır.
Öfkeli insanlarla birlikteyseniz veya siz öfkenizi kontrol edemiyorsanız unutmamamız gereken en önemli şey, öfkeli insanların incinmiş, kırılgan ve derin duygusal yaralarının olduğudur. Öfke kişinin o anki dayanışma eksikliğine verdiği bir tepki olarak görünebilmesine rağmen, aynı zamanda, geçmiş yıllarda kişinin hayatında kilit niteliğinde rol oynayan ilişkilerde hissettiği acı ve reddedilme duygusundan kaynaklanan bir tepkidir. Öfkeli insanlar, bu şekilde ifade etmese de, içten içe, dünyanın kötü ve çoğu zaman acımasız bir yer olduğu ve insanlara asla güvenilemeyeceği sonucuna varmışlardır. Bu algı genellikle çocukluk yıllarında şekillenir, yetişkinlik yıllarında etkisini arttırır ve profesyonel destek alınmadığı sürece değişmeyen davranış şekli olarak kendini yansıtır.